Avrupa Kıtası’ndaki devletler arasında bütünleşmeyi sağlayacak bir birlik kurulmasına yönelik fikir ve teşebbüslere tarih boyunca rastlanılmaktadır. Başlangıçtan itibaren Avrupa’da siyasi birliğin sağlanması birçok federalistin en önemli amaçları arasında olmuştur. Hatta bu siyasi birlik arayışlarının sonunda bir “Avrupa Birleşik Devletleri”nin kurulması bazı Avrupalıların kökleri Ortaçağ’a kadar dayanan bir özlemidir.[1]
Avrupa Birliği, aslında düşünsel kökeni XIX. Yüzyıla hatta daha eski tarihlere kadar giden bir bütünleşme modelidir. Hatta 1856 yılında 5 Avrupa ülkesi arasında imzalanan Paris Antlaşması’nda göre bir Avrupa Ahengi (Concert Europeen) adı verilen bir büyük ittifak düşünülmüş, buna sonradan Osmanlı Devleti bile dahil edilmişti. Buna göre, üye ülkeler arasında oluşabilecek ihtilaflar barışçı yollarla çözülecek, daimi bir parlamento oluşturulacaktı. Ancak sonradan gelişen şartlar ve Avrupa ülkeleri arasında ortaya çıkan ekonomik ve siyasi rekabet bu birlik ruhunun kaybolmasına neden olmuştur.[2]
Birçok düşünür, devlet adamı ve din adamı siyasi, ekonomik ve dini nedenlerle Avrupa’da böyle bir birlik kurulmasını savunmuşlardır. (Charlmange, Dante, Kant, Churchill)[3] Bazıları ise, Napolyon ve Hitler gibi, bu bütünleşmeyi askeri güç kullanarak, zorla gerçekleştirmeye kalkışmıştır. Kriter olarak mal ve hizmet ticareti ile sermaye hareketlerinin tamamen serbestleşmesini baz alırsak, 150 yıl kadar öncesinde Avrupa’nın böyle bir birliği oluşturduğunu görebiliriz. Ancak gerek çok kısa arayla yaşanan iki savaş gerekse tüm dünyayı etkileyen ekonomik kriz bu kendiliğinden oluşan bütünleşmeyi yine kendiliğinden ortadan kaldırmıştır.
1930’lu yıllarda artan işsizlik ve yoksulluk, birçok ülkede özgürlükçü yapıları sarsarken otoriter, ırkçı ve sömürgeci rejimlerin kurulmasına yol açmıştır. Avrupa’da her anlamda büyük yıkımlara yol açan II. Dünya Savaşı, bütünleşme yönündeki barışçıl içerikli çalışmalara yeniden ivme kazandırmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Avrupalı devlet adamları Avrupa'da kalıcı bir barış oluşturmanın önemini bir kez daha idrak etmişlerdir.
Avrupa’nın kendi içinde birlik kurabilme arayışlarının gerekçeleri arasında Avrupa bünyesinde kalıcı bir refah ve barış tesis etme gereksinimi, Almanya ve Fransa arasındaki sorunların çözüme kavuşturulması, savaş sonrasında ekonomik açıdan yıkıma uğramış Avrupa’nın dayanışma içinde yeniden kalkınması gibi unsurları sayabiliriz. Ayrıca 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu Avrupa’yı hegomanyası altına alan Sovyet tehdidi, o dönemde Batı Avrupa ülkelerini kendi aralarında bütünleşmeye iten önemli bir faktör olmuştur.[4]
Yalnızca Alman, yalnızca Fransız ya da İtalyan olmanın yetmediği gerçeği Avrupa’nın güçlü devletlerince kabul edilmeye başlanmıştı. Amerika Birleşik Devletleri’nin de kararlılıkla desteklediği bu arayış, Avrupa’da birçok girişimin ve kuruluşun ortaya çıkmasına ortam hazırlamıştı. Ancak bunlar ilk başlarda özel, sendikal, parlamenter düzeyde ya da hükümet düzeyinde bazı girişimler ve her türlü politik eğilimdeki mesleki ya da dini kuruluşlardı.[5]
Bu bağlamda, Almanya’nın Ruhr Bölgesi’ndeki kömür çelik kaynaklarını yönetmek amacıyla 1949 yılının Nisan ayında Uluslararası Ruh Otoritesi oluşturuldu. Ruhr Otoritesi’nin yönlendirici ülkelerinden Fransa bu birlikteliğin Almanya’nın ekonomik açıdan yeniden toparlanmasını engelleyebileceği fikrini savunmaktaydı. Ancak otoritenin başarılı olmaması ve dağılmaya yüz tutması sonucunda Jean Monet, Almanya Federal Cumhuriyeti’ni Batı Avrupa’ya bağlayan alternatif bir planla ortaya çıktı. Bu plan Shuman Planı’ydı.[6] Robert Schuman (Fransa Dışişleri Bakanı), Eski Milletler Cemiyeti Genel Sekreteri Jean Monnet'in tasarısına dayanarak, 9 Mayıs 1950 tarihinde, Avrupa Devletlerini, kömür ve çelik üretiminde alınan kararları bağımsız ve uluslararası bir kuruma devretmeye davet etti. Schuman Planı’na göre, Avrupa'da bir barışın kurulabilmesi için Fransa ve Almanya arasında yüzyıllardır süregelen çekişmenin son bulması gerekiyordu. Bunun yolu ise, söz konusu kurumun gözetiminde, ortak kömür ve çelik üretimini sağlamak ve bu örgütlenmeyi tüm Avrupa devletlerinin katılımına açık tutmaktı.[7] Shuman’ın bu ünlü deklarasyonu ve önerisi Fransa-Almanya yakınlaşmasına dayanan yeni bir Avrupa yapılanmasının önünü açan tarihi bir dönüm noktası olmuştur.[8]
Bu doğrultuda, Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya ve Lüksemburg tarafından 1951 yılında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nu kuran Paris Antlaşması ile 1957 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nu kuran Roma Antlaşmaları imzalandı.[9] Avrupa Parlamentosu’nun kökeni, Avrupa Kömür Çelik Topluluğu antlaşmasındaki 78 üyeli ve ilk kez 1952 Eylül ayında Strasbourg’da toplanan Avrupa Parlamenterler Meclisi’ne (Assamblee Parlemantaire Europeenne) dayanır. 1962’de bu meclis Avrupa Parlamentosu adıyla anılmaya başlanmıştır.[10]
Bunu 27 Mayıs 1952’de Avrupa Savunma Topluluğu (AST) antlaşması izlemiştir. Ancak 30 Ağustos 1954’te Fransız Parlamentosu uzun tartışmalardan sonra bu antlaşmayı reddetmiştir.[11]
Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKTÇ) hükümetleri temsil eden milletvekilleri ve bağımsız yargıçlar tarafından denetlenen yüksek temsilcilerce yönetildi. AKÇT’nin umulandan daha başarılı olması üzerine üye devletler diğer ekonomik konularda da bütünleşme arayışına girdiler. Altı üye devlet, 1957'de, işgücü ile mal ve hizmetlerin serbest dolaşımına dayanan bir ekonomik topluluk kurmaya karar verdiler. Böylece, kömür ve çeliğin yanı sıra, diğer sektörlerde de ekonomik birliği kurmak amacıyla, 1957'de Roma Antlaşması imzalanarak Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kuruldu.
AET'nin amacı, malların, işgücünün, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaştığı bir ortak pazarın kurulması ve en nihayetinde siyasi bütünlüğe gidilmesiydi.
Topluluğun amacı, bir ortak pazar oluşturulması ve Topluluğa üye devletlerin ekonomi politikalarının aşamalı olarak yaklaştırılması suretiyle, toplulukta ekonomik faaliyetlerin uyumlu bir şekilde geliştirilmesi, sürekli ve dengeli bir büyümeyi, istikrarı, yaşam standardının yükselmeyi ve üye devletler arasında daha sıkı ilişkilerin kurulmasını teşvik etmekti.[12]
AET başlangıçta 6 ülke tarafından kuruldu: Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda.1973 yılında Danimarka, İrlanda ve İngiltere, 1981 yılında Yunanistan, 1986 yılında İspanya ve Portekiz katıldı. Berlin Duvarı’nın 1989 yılında yıkılmasından sonra, eski Demokratik Alman Cumhuriyeti’ni oluşturan bölgelerin Federal Almanya’ya katılması ile yeni bir genişleme yaşadı. 1995 yılında Avusturya, Finlandiya ve İsveç katıldı.
Üye devletler arasında, dört temel üretim faktörünün (malların, hizmetlerin, sermayenin ve emeğin (kişilerin)serbest dolaşımının sağlanmasını öngörülmekteydi. Ayrıca altılar arasında serbest rekabetin, ortak bir ticaret politikasının ve ortak tarım politikasının oluşturulmasını gerektirmekteydi. Ancak Roma Antlaşması'nda nihai hedefi sadece ekonomik değil ortak tarım, ulaştırma, rekabet gibi diğer birçok alanda ortak politikalar oluşturulması, ekonomik politikaların yakınlaştırılması, ekonomik ve parasal birlik kurulması, ortak bir dış politika ve güvenlik politikası oluşturulmasıdır.
Avrupa Ekonomik Topluluğu gibi, Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu da (EURATOM) 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe giren Roma Antlaşması ile kuruldu. Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu, Avrupa Birliği'nden bağımsız bir kurumdur ancak, üyelik ve düzenlemeler Avrupa Birliği ile birlikte yönetilmektedir. Topluluğun amacı, nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla ve güvenli biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla üye devletlerin araştırma programlarını koordine etmek olarak belirlendi.[13] Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu, Avrupa Birliği'nden bağımsız bir kurumdur ancak, üyelik ve düzenlemeler Avrupa Birliği ile birlikte yönetilmektedir. Euratom, Avrupa Ekonomik Topluluğu ve bugün yürürlükten kalkmış olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nun örgütsel yapıları 1967 yılında Merger Antlaşması uyarınca birleştirilmiştir. Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu'nun amaçları, nükleer güç için model bir pazar yaratmak, bunu topluluğa üye ülkeler arasında dağıtmak ve arta kalan enerjiyi topluluğa üye olmayan diğer ülkelere satmaktır. O tarihten bu yana AB’nin gerçek ve en nihayet bir siyasi kuruluş olduğu ortaya çıkmıştır. [14] Böylelikle başlangıçta temel amaç olan ekonomik hedeflere aynı zamanda toplumsal, kültürel, siyasal ve uluslar arası ortak hedefler de eklenmiştir. Nitekim eğitim, ekonomi, siyaset, diplomasi gibi alanlarda üye ülkelerin farklı yapıları giderek daha da benzer bir ve ortak bir çizgiye yaklaşmaya başlamıştır.[15]Üye ülkeler arasında barışçıl amaçlarla kullanmak üzere atom enerjisi konusunda ortak çalışmalar ve işbirliği yapılmasını öngörmektedir. II. Dünya Savaşı’ndaki gelişmeler bu kurumun oluşturulmasında etkili olmuştur.
1960’lı yıllarda kurucu antlaşmalarda öngörülen taahhütlerin hayata geçirilmesi yönünde başarılı adımlar atılmıştır. Örneğin malların serbest dolaşımını sağlayan “gümrük birliği”nin kurulması öngörülenden daha erken bir tarihte, 1968’de gerçekleşmiştir.
(1970 olarak öngörülmüştü) daha sonra (1968'de) AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) adı altında birleştirilmiştir.
1965 yılında imzalan Füzyon Antlaşması (Brüksel Anlaşması) ile yukarıda adı geçen üç topluluk (Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu) için tek bir konsey ve tek bir komisyon oluşturularak, bu Topluluklar, Avrupa Toplulukları adı altında anılmaya başlandı.[16]
Mamul mallarda gümrük vergileri, planlanandan önce 1 Temmuz 1968'de kaldırıldı; özellikle tarım ve ticaret politikaları olmak üzere ortak politikalar 60'ların sonunda yerli yerine oturdu. Altılar'ın başarısı Birleşik Krallık, Danimarka ve İrlanda'yı Topluluk üyeliğine başvurmaya yöneltti. General de Gaulle yönetimindeki Fransa'nın 1963'de ve 1967'de İngiltere'nin üyeliğine karşı iki kez veto yetkisini kullandığı çetin bir pazarlık dönemini takiben, bu üç ülke 1973'te üye oldular. Bu ülkelerde katılım öncesi yapılan görüşmeler sırasında Norveç ile de masaya oturuldu ancak ülkede düzenlenen halk oylaması sonucu katılım isteği reddedilince Norveç topluluğun dışında kaldı. Topluluk 1981'de Yunanistan'ın, 1986'da da İspanya ve Portekiz'in katılmalarıyla güneye doğru genişledi. Böylece, üye sayısı 12'ye ulaştı.
Avrupa Parlamentosu'nun üyeleri arasında ilk demokratik, doğrudan seçimler 1979 yılında gerçekleştirildi. Bunlar, Avrupalılara Avrupa Parlamentosu Milletvekillerini seçmeleri konusunda olanak sağlayan ve ayrıca uluslararası düzeyde yapılan ilk seçimlerdi.
Ekonomideki yaşanan global durgunluk ve mali yükün paylaşımı konusundaki sürtüşmeler, 80’li yılların başlangıcında Avrupa’da karamsar bir havanın hakim olmasına neden olmuştu. Ortak Pazar’ın oluşumunu tamamlamak kaygısıyla topluluk içindeki uygulanmakta olan kısıtlayıcı koşulları kaldırmanın gerekliliği üzerine 28 ve 29 Haziran 1985’te Avrupa Konseyi, Milano’da antlaşmaları yenilemek üzere hükümetler arası konferans yapılmasına karar verdi. Aralık ayına kadar süren bu konferans hem Avrupa Tek Senedi adı verilen bir belgenin hazırlanmasıyla sonuçlandı.[17] Avrupa Tek Senedi, 17 Şubat 1986'da Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, Lüksemburg ve Portekiz tarafından, 28 Şubat 1986'da ise Danimarka, İtalya ve Yunanistan tarafından imzalandı.[18] Bugüne kadar Avrupa antlaşmaları üzerinde gerçekleştirilen en önemli gözden geçirme ve düzenleme çalışması olan Tek Senet’in temel hedefi 31 Aralık 1992 tarihine kadar gerçek bir iç pazar, yani içinde malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin rahatça dolaşabilmesini sağlamaktır.[19] Tek Senet’i hazırlayan komisyon topluluktaki engellerin kaldırılması için alınması gereken önlemleri ve bunlara ilişkin takvimi belirleyen bir metin olan Beyaz Kitap’ı Haziran 1985’te yayınlamış ve 1992 bitiminden önce alınması geren 286 ayrı önlemi maddeleştirmiştir.[20]
1985'te imzalanan Schengen Antlaşması, üye devletlerin pek çoğu arasında sınırda pasaport kontrolü olmaksızın yolculuk edebilme olanağını sağladı. Avrupa ortak para birimi olan Euro, 1 Ocak 2002 tarihinde resmen tedavüle girerek, 12 ülkede kullanılmaya başlandı.
2004 yılında, Avrupa Birliği'nin tarihindeki en büyük genişleme dalgası gerçekleşti ve 10 yeni ülke (Çek Cumhuriyeti, Estonya, GKRY, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya, Slovakya ve Slovenya) Avrupa Birliği'ne katıldı. AB'nin son genişleme dalgası ise 2007 yılında, Bulgaristan ve Romanya'nın katılımıyla gerçekleşti. Böylece, Avrupa Birliği Üye Devlet sayısı 27'ye yükseldi.
Avrupa Birliği'nin derinleşme sürecindeki son önemli aşama, 2007 yılında imzalanan ve 2009 yılında yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması ile gerçekleşti. Bu antlaşma ile temel olarak, AB'nin karar alma mekanizmalarındaki tıkanıklıkların giderilmesi ve Birliğin daha demokratik ve etkili işleyen bir yapıya kavuşması hedeflendi. Bu hedef doğrultusunda kapsamlı değişikliklere gidilerek, Avrupa Topluluğu'nu kuran Antlaşmanın adı "Avrupa Birliği'nin İşleyişi Hakkında Antlaşma" olarak değiştirildi.
1987 yılında yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedi ile Avrupa Topluluklarını kuran Antlaşmalar kapsamlı bir biçimde değişikliğe uğradı.1987'de kabul edilen Avrupa Tek Senedi'nden sonra Avrupa Topluluğu (AT) olarak kullanılmaya başlanan kavram 1993 yılında kabul edilen Maastricht Antlaşması'ndan sonra Avrupa Birliği (AB) olarak kabul edilmiştir.
1986'da Avrupa bayrağı kullanılmaya başlandı ve liderler Avrupa Tek Senedi'ni imzaladılar. Bununla birlikte topluluğun karar alma mekanizmasının genişlemesi, ticari işlemlerde engel ve formalitelerin azaltılması ve daha ileri bir Avrupa Politik İş Birliği kurumu oluşturuldu.
1990 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması ile eski Doğu Almanya, birleşmiş yeni Almanya'nın bir parçası olarak topluluğa katıldı. Doğu Avrupa'ya doğru gerçekleştirilen genişlemeyle birlikte, topluluğa katılmaya aday ülkelere uygulanmak amacıyla Kopenhag Kriterleri'nin kabul edilmesi üzerine görüş birliğine varıldı.
7 Şubat 1992 tarihinde Maastricht Antlaşması yürürlüğe sokuldu. Bu antlaşma ilk kez Avrupa Birliği terimini kullandı ve üç sütun adını verdiği uygulama alanlarını başlattı. Bugünkü Avrupa Topluluğu terimi, geçmişte Avrupa Topluluklarının görev alanına giren politika ve uluslar üstü işlemleri kapsayan birinci sütuna eş düşmektedir. İkinci ve üçüncü sütunlarsa birliğin dış politikası ile içişleri ile ilgili, daha çok devletlerarası düzeyde iş birliği sunar. Günlük konuşma dilinde Avrupa Birliği terimi, Avrupa Topluluğu için de kullanılmaktadır ve birliğin birinci sütununun bir öğesi olarak Avrupa Topluluğu adı, öngörüldüğü tarihte yürürlüğe girecek olan Lizbon Antlaşması ile birlikte kullanımdan kalkacaktır.
22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi'nde, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği'nin genişlemesinin Merkezi Doğu Avrupa Ülkelerini kapsayacağını kabul etmiş ve aynı zamanda adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce karşılaması gereken kriterleri de belirtmiştir. Bu kriterler siyasi, ekonomik ve topluluk mevzuatının benimsenmesi olmak üzere üç grupta toplanmıştır. Siyasi Kriterler : “Ülkede demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına ve azınlık haklarına saygıyı teminat altına alan istikrarlı kurumların varlığı.”, ekonomik kriterler: “İstikrarlı piyasa ekonomisinin mevcudiyeti; başta AB olmak üzere dış dünya rekabetine dayanma kapasitesi.” Ve uyum kriterleri: “Siyasi Birlik ile Ekonomik ve Parasal Birlik de dahil olmak üzere, AB’nin müktesebatına uyum kapasitesi.”
Bugün itibarıyla AB Üyesi ülkeler ve katılım tarihleri şu şekildedir: 1951 Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda(Kurucu ülkeler),1973 Danimarka, İrlanda ve İngiltere, 1981 Yunanistan, 1986 Portekiz ve İspanya, 1995 Avusturya, Finlandiya ve İsveç
2004 Estonya, Litvanya, Letonya, Çek Cumhuriyeti, Polonya, GKRY, Slovakya, Slovenya, Malta, Macaristan, 2007 Bulgaristan, Romanya. Aday ülkeler ise Hırvatistan, Makedonya ve Türkiye’dir.
AB’nin yönetim organları ise şu şekildedir:
1)Avrupa Parlamentosu (Yasama Organı): Üye devlet halklarının temsilcilerinden oluşan AB kurumudur. Avrupa Parlamentosu üyeleri 1979 yılından bu yana doğrudan genel seçimlerle işbaşına gelmektedir. Toplulukta izlenecek esas alınacak politikaların tespiti için izlenecek stratejileri bu organ belirler.[21] Parlamento, ortak karar usulü çerçevesinde mevzuat çıkarma yetkisini Konseyle birlikte paylaşır ve yine Konseyle birlikte bütçesel yetkileri kullanır. Avrupa Parlamentosu 5 yıl süreyle seçilen 626 üyeden meydana gelmektedir. Yeni üyelerin katılımından sonra, Parlamentonun üye sayısı 732'ye çıkacaktır.
2)Avrupa Komisyonu: (Yürütme Organı) Birliğin ortak çıkarlarını temsil eden AB kurumudur. Üye devletlerin, Topluluk kurumlarının ve kişilerin Topluluk hukukuna uygun hareket edip etmediğini denetler. 5 yıl süreyle atanan 20 üyeden meydana gelir.
3) Avrupa Konseyi (Karar Organı): Üye devlet hükümetlerinin bakan düzeyinde temsil edildiği AB kurumudur. Konsey, gündeme göre farklı bakanların katılımıyla oluşur (Dışişleri Bakanları Konseyi, Tarım Bakanları Konseyi, Ekonomik ve Mali İşler Bakanları Konseyi gibi). Birliğin temel karar alma organı olup, Avrupa Parlamentosu ile birlikte veya tek başına mevzuat çıkarma yetkisine sahiptir. Avrupa Parlamentosu ile birlikte bütçesel yetkileri kullanır. Konsey toplantılarına, dönem başkanlığını yürüten üye ülkenin bakanı başkanlık eder. Merkezi Brüksel’dedir. Konsey Başkanlığını her üye devlet altı aylık süreçlerde sırayla üstlenir.[22]
4) Avrupa Topluluğu Adalet Divanı (ATAD):Kurucu Antlaşmaların yorumlanması ve uygulanmasında hukuka uygunluğu sağlayan AB kurumudur. Birliğin en yüksek yargı organı olan Divan, üye ülke hükümetleri tarafından ortak kararla 6 yıl için atanan 15 hakim ve 8 hukuk sözcüsünden meydana gelir. Görevi Avrupa antlaşmalarının hukuka uygun bir biçimde yorumlanmasını ve uygulanmasını sağlamaktır.[23]
5) İlk Derece Mahkeme: ATAD'ın iş yükünü hafifletmek amacıyla, 24 Ekim 1988 tarihli Konsey kararıyla ATAD'a bağlı olarak kurulan yargı organıdır. İlk Derece Mahkemesi, üye ülke hükümetlerinin ortak kararla 6 yıl için atadığı ve yeniden seçilebilen 15 hakimden meydana gelir. Mahkemenin bakmakla görevli olduğu başlıca davalar, gerçek veya tüzel kişiler tarafından Topluluk organlarına karşı açılan iptal, hareketsizlik ve tazminat davaları ve Topluluklar ile Topluluk organlarında çalışan kişiler arasındaki personel davalarıdır.
6) Sayıştay: Sağlam bir mali yönetimin temin edilmesi amacıyla Avrupa Birliğinin gelir ve gider hesaplarını ve bu hesapların dayandığı işlemlerin yasallığını ve düzgünlüğünü inceleyen AB kurumudur. Sayıştay, her bir üye devleti temsilen 15 üyeden oluşur.
7) Avrupa Konseyi (Zirve): Avrupa Birliği üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının belirli aralıklarla bir araya geldiği toplantılardır. Üye ülke liderlerinin 1974 yılında Paris'te yapılan zirve toplantısında aldıkları karar uyarınca, 1975 yılından itibaren Avrupa Konseyi adı altında düzenli olarak yapılan bu toplantılar, 1986 yılında imzalanan Avrupa Tek Senedinde yer alan hüküm ile hukuki bir temel kazanmıştır. Avrupa Birliği Antlaşması ile bugünkü halini alan hüküm, Zirvenin, Birliğin gelişimi için gerekli ivmeyi kazandırmak ve genel siyasi hedefleri belirlemekle görevli olduğunu ve yılda en az iki kez toplanmasını öngörmektedir. Zirve toplantıları, AB Konseyi dönem başkanlığını yürüten üye devlet tarafından düzenlenir.[24]
8) Ekonomik ve Sosyal Komite: Çeşitli ekonomik ve sosyal çıkar gruplarının (üreticiler, çiftçiler, işçiler, nakliyeciler, esnaf ve sanatkârlar, serbest meslek sahipleri ve kamu yararına çalışanlar) temsilcilerinden meydana gelen istişarî nitelikteki AB organıdır. Antlaşmada öngörülen hallerde, Ekonomik ve Sosyal Komiteye danışılması zorunludur. Komite, hâlihazırda 222 üyeden meydana gelmektedir. Üyeler 4 yıl süreyle seçilmekte ve görev süreleri yenilenebilmektedir. Üyeler görevlerini Birliğin genel çıkarları doğrultusunda tam bir bağımsızlık içinde yerine getirirler. Yeni üyelerin katılımından sonra üye sayısı 344'e çıkacaktır.
9) Bölgeler Komitesi: Bölgesel ve yerel yönetimlerin temsilcilerinden meydana gelen istişarî nitelikteki AB organıdır. Antlaşmada öngörülen hallerde, Bölgeler Komitesine danışılması zorunludur. Komite, hâlihazırda 222 üyeden meydana gelmektedir. Üyeler 4 yıl süreyle seçilmekte ve görev süreleri yenilenebilmektedir. Üyeler görevlerini Birliğin genel çıkarları doğrultusunda tam bir bağımsızlık içinde yerine getirirler. Yeni üyelerin katılımından sonra üye sayısı 344'e çıkacaktır.
Türkiye-AB İlişkileri
Türkiye’nin AB serüvenini kronolojik olarak şu şekilde özetleyebilmemiz mümkündür: “Ankara Anlaşması (12.9.1963): Ortaklık İlişkisinin Kuruluşu, Katma Protokol (1970): Geçiş Dönemi, Tam Üyeliğe Başvuru: (1987), Gümrük Birliği’nin Yürürlüğe Girişi: (1 Ocak 1996), Helsinki Zirvesi (Aralık 1999): Adaylık Statüsü, Kopenhag Zirvesi: (Aralık 2002),Brüksel Zirvesi (17 Aralık 2004): Katılım Müzakeresi Kararı, AB Komisyonu (29 Haziran 2005) : Taslak Müzakere Çerçevesi, 3 Ekim 2005: Müzakere Çerçevesinin kabulü ve müzakerelerin resmen başlaması
Aslında Türklerin ilk Avrupalılık belgesi 1856 Paris Anlaşması’dır. “Avusturya İmparatoru, Fransız İmparatoru, Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Kraliçesi, Prusya Kralı, Sardunya Kralı ve Rusya İmparatoru, Osmanlı Hükümeti’nin Avrupa Devleti sayılmasını, Avrupa Devletlerinin bütün haklarından ve Avrupa Devletleri Konseyi’nden faydalanmasını kabul ettiklerini duyururlar. Bu hükümdarlardan her biri, Osmanlı Devleti’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermeyi kabul ederlerken bu saygının devamı konusunda birbirlerine kefil olurlar. Bu kurala aykırı olan her hareket, kendileri tarafından genel çıkarlarla ilgili bir mesele şeklinde görülecektir.” (Paris Anlaşması- Madde 7) Böylece, Osmanlı Devleti, Sultan Abdülmecit döneminde “Avrupa Devletleri Konseyi”ne girmiş olur. Ancak anlaşma savaşlardan dolayı uygulanamaz.
Türkiye 2. Dünya Savaşı sonrasında konjonktürün etkisiyle, özellikle de Stalin’in Kars, Ardahan ve Artvin üzerinde hak iddia etmesiyle, boğazların statüsünün değiştirilmesi yönünde yeni taleplerle ortaya çıkması üzerine 1949 yılında Nato’ya başvurmuştu. 1949’da Avrupa Konseyi’ne başvurmaya niyetlenen Türkiye 1954’te Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de imza koymuştur. 1950’lere kadar Yunanistan ile birlikte hareket eden Türkiye 31 Temmuz 1959’da Yunanistan’dan iki ay kadar sonra AET’ye ortaklık başvurusunda bulunmuştur.[25] Türkiye’nin topluluğa başvurusu hükümetin 1950 ortalarından sonra karşılaştığı iktisadi ve siyasi güçlüklerin sonucuydu. Hükümetteki Demokrat Parti siyasi desteğin erimesiyle başka politika alternatifleri arayışına girdiğinde topluluğu başvurmak en iyi tercih gibi göründü.[26]
Bu başvuru üzerine Türkiye'nin kalkınma düzeyinin tam üyeliğin gereklerini yerine getirmeye yeterli olmadığı bildirilmiş ve tam üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli olacak bir ortaklık anlaşması imzalanması önerilmiştir. Söz konusu anlaşma 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara'da imzalanmıştır.[27] Ankara Anlaşması Türkiye’deki yaşam koşullarının hızlı bir ekonomi ilerleyişi ve toplulukla uyumlu bir alışveriş içinde geliştirilmesini; böylece Türk ekonomisi ile Topluluk ekonomisi arasındaki farkı azaltmayı; topluluğun da desteğiyle getireceği ileride Türkiye’nin Topluluğa katılmasının kolaylaştırılmasını hedefler. Anlaşmanın amacı 2. maddede, Türkiye ile Topluluk arasında bir gümrük birliğinin kurulması olarak ifade edilmiştir.
Ankara Anlaşması’nda öngörülen ortaklık rejimini yürütme görevi, Ortaklık Konseyine verilmiştir (md.22). Ortaklık Konseyi, Türk hükümet üyeleri, üye devletler temsilcileri ile Topluluk Konsey ve Komisyon temsilcilerinden oluşmuştur (md.23). Konsey, çalışmalarını Brüksel’deki sürekli yönetim organı durumundaki Ortaklık Komitesi aracılığıyla yürütür. Ayrıca TBMM ve Avrupa Parlamentosu’nun on sekizer üyesinden oluşan Karma Parlamento Komisyonu (KPK) da, tarafların siyasi diyalog platformu olup ortaklığın demokratik denetimini yapmakla yükümlüdür.[28]
23 Kasım 1970’te Gümrük Birliği'ne ilişkin kuralları içeren Katma Protokol, Brüksel'de imzalanmıştır. 11 Ocak 1973’te Katma Protokol yürürlüğe girmiştir. Türkiye, Birinci Gümrük İndirimi ve Konsolide Liberasyon Listesi Uyumu (AB'nin Ortak Gümrük Tarifesi) gerçekleştirildi. 30 Haziran 1973’te Birinci Genişleme Anlaşması (Tamamlayıcı Protokol) Ankara'da imzalandı. 1978 yılında iktidarda bulunan Ecevit hükümeti, ortaya çıkan rahatsızlıkları gidermek ve Toplulukla ilişkilerde yeni bir düzenleme sağlamak amacıyla
Türkiye’nin yükümlülüklerinin 5 yıl süreyle dondurulmasını önermiştir. Talep edilenler arasında tarım ürünlerinde üçüncü ülkelere tanınan preferanslardan yararlanılması, tekstildeki sınırlamaların kaldırılması ve serbest dolaşım hakkının uygulanması da yer almış, ayrıca Topluluktan toplam 8 milyar doları bulan mali yardım istenmiştir. Topluluk Mayıs 1979’da, bu taleplerden sadece beş yıllık bağışıklık dönemini kabul ettiğini açıklamıştır.[29]
80 sonrasında Türkiye yeniden toplulukla bağlantılarını güçlendirme yoluna gitmiştir. AT perspektifinden bağımsız olarak benimsenen ve serbest piyasa kurallarına uyum,
dış ticaretin liberalleştirilmesi, kambiyo rejiminde liberalizasyon ve esnek döviz kuru
uygulaması, alt yapı yatırımlarında artış, yabancı sermayeyi teşvik, KİT’ler ve devlet
tekellerine ilişkin yeni politikalar, özelleştirme programları ve serbest bölgelerle ilgili
düzenlemeler şeklinde beliren liberalizasyon politikaları yoluyla dış dünyaya daha iyi entegre olma amacı güdülmesi, Türkiye’nin Toplulukla bütünleşmesine ilişkin tercihleri açısından
güçlü bir baz teşkil etmiştir. [30] 1987 tarihinde erken tam üyelik müracaatında bulunan Türkiye’nin başvurusu, 27 Nisan 1987’de Konsey tarafından, Topluluklar yürütme organı olan Komisyon’a görüşünün hazırlanması amacıyla sevk edilmiştir. Komisyon, bu başvuru ile ilgili görüşünü 18 Aralık 1989'da açıklamış ve kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan Topluluğun yeni bir üyeyi kabul edemeyeceğini belirtmiştir. Ayrıca, Türkiye'nin, Topluluğa katılmaya ehil olmakla birlikte, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu nedenle, üyelik müzakerelerinin açılması için bir tarih belirlenmemesi ve Ortaklık Anlaşması çerçevesinde ilişkilerin geliştirilmesi önerilmiştir.
Bu öneri Türkiye tarafından da olumlu değerlendirilmiş ve Gümrük Birliği'nin Katma Protokol'de öngörüldüğü şekilde 1995 yılında tamamlanması için gerekli hazırlıklara başlanmıştır. İki yıl süren müzakereler sonunda 5 Mart 1995 tarihinde yapılan Ortaklık Konseyi toplantısında alınan karar uyarınca Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece, Türkiye-AB Ortaklık İlişkisinin "Son Dönem"ine geçilmiştir.
2000'li yıllarda Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılma sürecinde bir hızlanma gözlendi. Türkiye-AB ilişkilerinin dönüm noktası, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'dir. Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin adaylığı resmen onaylanmış ve diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve kesin bir dille ifade edilmiştir. 17 Aralık 2004 tarihli Brüksel Zirvesi'nde, AB-Türkiye ilişkilerinde bir dönüm noktası daha yaşanmış ve Zirve'de Türkiye'nin siyasi kriterleri yeteri ölçüde karşıladığı belirtilerek 3 Ekim 2005'te müzakerelere başlanması kararı alınmıştır ancak başlayacak müzakerelerin ne kadar sürede tamamlanacağı konusunda kesin bir karar verilmedi. 3 Ekim 2005 tarihinde Lüksemburg'da yapılan Hükümetler arası Konferans ile Türkiye resmen AB'ye katılım müzakerelerine başlamıştır. Yine aynı gün bir basın toplantısı düzenlenerek Türkiye için Müzakere Çerçeve Belgesi yayımlanmıştır. Böylece, Türkiye ile AB arasındaki inişli çıkışlı ilişki, çok önemli bir dönüm noktasını aşarak yepyeni bir sürece girmiştir.[31]
2007 yılında, Türkiye 2013 yılına kadar AB hukukuna uymayı hedeflediklerini belirtmiş ancak Brüksel, üyelik için son tarih olarak bunu reddetmiştir. 2006 yılında Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso, üyelik sürecinin en az 2021 yılına kadar süreceğini ifade etmiştir. .31 Ekim 2012'de Erdoğan, Almanya'ya bir ziyarette bulunarak 2023'te Türk Cumhuriyeti'nin 100. kuruluş Yıldönümünde Avrupa Birliği'ne üyeliği beklediğini açıkça belirtmiştir.
Haziran ayında yaşanan ve kamuoyunda “Gezi Parkı direnişi” olarak adlandırılan olaylarda AB’nin Türk Hükümeti’nin düşünce açıklama özgürlüğünü yönelik sert bir baskı uyguladığını belirtmesi ve siyasi erki eleştirmesi üzerine uzun yıllar sürüncemede kalmasından ötürü zaten gerilen bağlar kopma noktasına gelmiştir. Yapılan açıklamalar karşısında Başbakan ve hükümet üyelerinin Avrupa Birliği’ne yönelik eleştirileri ve Avrupa Parlamentosu’nun eleştirilerini “yok” kabul eden tutumları kaotik bir ortamda ilerleyen üyelik görüşmelerini tamamen kısır döngüye dönüşmesine neden olmuştur.
Dipnotlar ve kaynakça
[1] Veysel Bozkurt, Türkiye Ve Avrupa Topluluğu, Ağaç Yayıncılık, İstanbul 1992, s.17
2Ali Bulaç, Avrupa Birliği Ve Türkiye, Feza Gazetecilik AŞ, İstanbul 2011, s.13
3Jean-François Deniau, Gerar Druesne, Ortak Pazar, İletişim Yayınları, s. 6 (Winston Churchill 1946 yılında Zurih’te yaptığı bir konuşmada bir çeşit “Avrupa Birleşik Devletleri” fikrini ortaya atmış ancak İngiltere’nin bu birliğin dışında kalması ve oluşumun özellikle Fransa Ve Almanya arasında gerçekleştirilmesi gerektiğini savunmuştur)
4Bozkurt, a.g.e., s. 18
5 Deniau, Druesne, a.g.e, s. 6
6 Desmond Dinan, Avrupa Birliği Ansiklopedisi, A-Z, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2005, Cilt 1-2, s. 399
7 T.C Avrupa Birliği Bakanlığı resmi internet sayfası , http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=105&l=1
8 Deniau, Druesne, a.g.e, s. 7
9AB’ye Genel Bakış, TC. AB Bakanlığı Yayını, No: 2, s1
10Ercüment Tezcan, Avrupa Birliği Kurumlar Hukuku, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu, USAK Yayınları, Avrupa Birliği Serisi (4), Ankara, 2005, s 8
11 Bulaç, a.g.e., s. 17
12 AB Sözlüğü, Devlet Planlama Teşkilatı Yayını, Ekim 2004, s. 10
13T.C Avrupa Birliği Bakanlığı resmi internet sayfası , http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=105&l=1
14 Bulaç, a.g.e, s. 16
15 Bulaç, a. g.e., s. 16
16 T.C Avrupa Birliği Bakanlığı resmi internet sayfası , http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=105&l=1
17 Deniau, Druesne, a.g.e, s. 33
18T.C Avrupa Birliği Bakanlığı resmi internet sayfası , http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=105&l=1
19 Deniau, Druesne, a.g.e, s. 34
20 Deniau, Druesne, a.g.e, s. 35
21 Bulaç, a.g.e., s. 52
22Bulaç, a.g.e., s.54
23Bulaç, a.g.e., s. 58
24http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=45641&l=1
25Bulaç, a.g.e, s.28
26Canan Balkır, Allan M. Williams, Türkiye Ve Avrupa İlişkileri, (Avrupa Birliğine Tam Üyelik ve Küreselleşen İlişkiler), Sarmal Yayınevi, İstanbul 1993, s.152-153
27 T.C Avrupa Birliği Bakanlığı resmi internet sayfası, http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=4
28Ceren Uysal, Türkiye Avrupa Birliği İlişkilerinin Tarihsel Süreci Ve Son Gelişmeler, Akdeniz İİBF Fakültesi Dergisi (1), Antalya, 2001, s. 143
29Uysal, a.g.m. s.144-145
30 DPT, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Türkiye - Avrupa Birliği İlişkileri Özel İhtisas Komisyonu Raporu , Ankara 2000, s.14
31 http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=111&l=1