UĞUR ORAL
1987 yılında başladığı mesleğinde birçok ödüle
layık görülen Uğur Oral çeşitli gazetelerin ve
televizyonların genel müdürlüğünü de yapmıştır
Uğur Oral
İzmir Enternasyonal Fuarı'nın Tarihçesi
Yönetim biliminde bir kural vardır: “Kişiler geçici, kurumlar kalıcıdır”
Doğrudur…
Yöneticiler belli bir dönem görevde bulunurlar sonra yetkilerini ve sorumluluklarını kendilerinden sonra gelenlere teslim ederler…
Bu süreç içinde kimi yöneticiler başlarında bulundukları kurumun ancak mevcut durumunu koruyabilirken kimileri ise vizyoner ve azimli bir tavır sergileyerek ortaya koydukları eserlerle ve çalışmalarla “unutulmaz” bir isim olarak uslarda yerlerini alırlar…
Belediye Başkanları da, bu bağlamda, şehirlerin kaderinde ve geleceğinde çok önemli bir misyon üstlenmiş durumdadırlar.
Bazı belediye başkanları vardır ki, yönettikleri şehre veya ilçeye kelimenin tam anlamıyla “imzalarını atıp” kalıcı olabilmeyi başarabilirler…
Örneğin Bedrettin Dalan, İstanbul’a imzasını atmayı başarmış, eserleriyle “unutulmaz” olmuş bir belediye başkanıdır…
Keza Profesör Doktor Yılmaz Büyükerşen de Eskişehir’i yeni baştan yaratan belediye başkanı olarak tarihte yerini almıştır ve her zaman kendisiyle özdeşleşen efsanesiyle anılacak, asla unutulmayacaktır…
İzmir’in tarihine baktığımızda tüm İzmirlilerin saygıyla andıkları belediye başkanları arasında Dr. Behçet Uz’un çok özel bir yeri vardır…
1931’ de İzmir Belediye Başkanlığı'na seçilerek on yıl bu görevi sürdüren Dr. Behçet Uz’un dönemi İzmir’in tam anlamıyla “ihya” olduğu bir dönemdir…
Belediyenin milyonlarca liralık borcundan kurtulması bir yana Gazi Heykeli, Cumhuriyet meydanı, her semtteki pazar yerleri, çocuk bahçesi, parklar, bulvarlar, Kültür Park ve İzmir Uluslararası Fuarı, Çocuk Hastanesi, eski santral garaj, Fevzi Paşa Bulvarı hep Dr. Behçet Uz’un başarılı belediyecilik anlayışıyla ardında bıraktığı eserler arasındadır.
İzmir’in unutulmaz belediye başkanlarından Dr. Behçet Uz Buldan’da 1 Ocak 1893’te doğdu. İlk ve orta öğrenimini Buldan’da yaptı. Liseyi İzmir’de okuduktan sonra İstanbul Tıp Fakültesi’ne girdi. Balkan Savaşı’nın çıkmasıyla tıp öğrenimini aralıklarla savaş içinde tamamladı. Asistanlığını İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Kliniği’nde, Prof. Dr. Kadri Reşit Paşa’nın yanında yaptı. Bir süre İstanbul Şişli Çocuk Hastanesi’nde ve daha sonra İstanbul Tip Fakültesi’nde doktorluk yaptıktan sonra serbest çalışmak için İzmir’e geldi. Dr. Behçet Uz, İzmir’de bir yandan doktorluk yaparak bir yandan da halk sağlığını en geniş anlamda gözeterek başlattığı hizmetlerini, sosyal amaçlı diğer girişim ve çalışmalarıyla da perçinledi. Bütün İzmir onu tanıdı sevdi ve saydı. İzmir Memleket Hastanesi’nde Çocuk Hastalıkları Klinik Şefliği, Kolej hekimliği, Fransız Hastanesi, Çocuk Esirgeme Çocuk Polikliniği, Aydın Şimendifer Kumpanyası başhekim muavinliği gibi hizmetleri onun 1930 yılına dek sürdürdüğü hizmetlerden yalnızca birkaçıdır. İzmir’de ilk defa 1922’de on yedi arkadaşı ile birlikte Verem Mücadele Cemiyeti’ni kurmuştur. Uzun yıllar Tıp Cemiyeti, Etıbba Odası Başkanlıklarında bulunmuştur. Belediye kanununun ilk uygulama yılı olan 1930’da İzmir Belediye Meclisine üye olan Dr. Uz, meclisin daha ilk toplantısında daimi encümeni seçildi. İşte bu yıldan sonradır ki İzmir’e o unutulmaz katkılarını tıp ve toplum sağlığı alanlarından daha da öteye, kentin imar ve kalkınmasına da yöneltti. 1931’ de belediye başkanlığına seçilerek on yıl belediye başkanlığı yaptı.[1]
Uz Ailesi’nin en yakınlarından ve hatta uzaktan akrabalık bağı da bulunan İzmir’i Sevenler Platformu Başkanı Sancar Maruflu Behçet Uz’u şöyle anlatmaktadır:
“Dr. Behçet Uz Cumhuriyetimizin ilk 37 yılında memleket yararına aktif roller almış emsalsiz bir hizmet mücahididir. Milli Mücadele yıllarında Atatürk’ün verdiği buyruk gereği arkadaşlarıyla birlikte bir çocuk hekimi olarak İzmir’deki Müslüman Türk Halk’ın sağlık sorunlarıyla ilgilenmek üzere görevlendirilmiştir. 11 Eylül 1922 günü yüzyüze konuştuğu Gazi Paşa’nın talimatlarıyla İzmir’in yeniden yaratılması için görev üstlenmiştir. 1923 İzmir İktisat Kongresi’ne amele grupları temsilcisi olarak katılmıştır. Emperyalist düşmanın yakıp yıktığı Milli Mücadele sonrasının İzmir’ini 27 Temmuz 1932 günü açılışını yaptığı “Gazi Heykeli” töreniyle başlattığı yepyeni bir şehircilik anlayışıyla yeniden yaratmıştır. Kültürpark, İzmir’in cadde ve bulvarları hep onun eseridir”.[2]
Behçet Uz’un efsaneleşmesinde başarıları kadar bu başarıları hangi koşullar altında gerçekleştirdiği de ayrıca irdelenmelidir. O zaman döneminin neden “efsane” olarak anıldığı daha iyi anlaşılacaktır.
1930’da İzmir Belediye Başkanı olan Behçet Uz kelimenin tam anlamıyla bir enkaz devralmıştı. İzmir’in büyük bir bölümü yanmış ve nüfusu yarı yarıya azalmıştı. İzmir’in bütçesi üçte iki oranında azalmış, ekonomik açıdan belediye dibe vurmuştu.
Belediye, devletin verdiği bütçeyle ancak ve sadece memurlarının maaşını karşılayabiliyordu. Borç batağında yüzen, resmen iflas etmiş bir belediye devralmıştı Dr Behçet Uz… Ama buna rağmen belediye kaynaklarının doğru yönlendirilmesi, yönetilmesi, gereksiz harcamalardan arındırılması neticesinde İzmir Belediyesi borçlarını ödediği gibi bütçesini çok daha arttırarak elzem ve hayati birçok alt yapı yatırımını da gerçekleştirmeyi başardı.
Behçet Uz’un başarıları sadece İzmir’in ve Türkiye’nin değil dünya kamuoyunun dahi dikkatini çekmiştir.
A. H. Hanson, ‘Mahalli İdareler Hakkında Etüdler’ adlı ve 1955 tarihli kitap
için İzmir Belediye İdaresi hakkında yapılan çalışmalar sırasında görüştükleri en “enteresan ve mümtaz şahsiyetin” Dr. Behçet Uz olduğunu yazmıştır.[3]
Dr. Behçet Uz’un on yıl süren belediye başkanlığına sığdırdığı birbirinden önemli hizmetler ve eserler arasında en çok ön plana çıkanı hiç şüphesiz İzmir Fuarı’dır. Dönemin koşulları ve belediyenin ekonomik gücü göz önünde bulundurulduğunda kelimenin tam anlamıyla bir “imkansız”ı hayata geçirmiştir Behçet Uz.
İzmir Fuarı’na giden süreç aslında Kurtuluş Savaşı’ndan başarıyla çıkan bir ulusun ekonomik açıdan da bağımsızlığını elde edebilme, ekonomik açmazlarından çıkabilme savaşının önemli bir adımı ve göstergesi olarak da kabul edilebilir.
İzmir Enternasyonal Fuarı'nın doğuşu, 17 Şubat 1923'te (henüz Cumhuriyet ilan edilmemişken) Mustafa Kemal Paşa'nın emriyle İzmir'de toplanan İzmir İktisat Kongresi'ne uzanır. İktisat Kongresi ile eşzamanlı olarak bir ticari ürünler sergisi düzenlenmiş, sergi mekanı olarak İkinci Kordon'da Osmanlı Bankası'nın depo olarak kullandığı Hamparsumyan binası seçilmiştir. Burada, el tezgahı ve küçük sanayi ürünleri; Isparta, Kula, Gördes, Uşak kilim ve halıları, yağ ürünleri, sabunlar, makarna ve unlu yiyecekler, kolonyalar, helvalar, ihraçlık pamuklar, ayakkabı, mobilyalar, deri ürünleri, tarım araçları, kiremit, tuğla, maden örnekleri, tütün, sigara, şarap örnekleri, kereste çeşitleri sergilenmiştir.[4]
“Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılacak başarılar yaşayamaz ve sürekli olamaz” diyen büyük Atatürk 1923 İzmir İktisat Kongresi nedeniyle düzenlettiği Mahalli Ürünler Sergisi’ni incelemiş ve çok beğenerek her yıl tekrarını ve geliştirilmesini istemiştir.[5]
İktisat Kongresi Sergisi’nden alınan ilham ile dört yıl sonra 4 Eylül 1927’de Mithat Paşa Sanat Mektebi’nde Dokuz Eylül Sergisi açılmıştır. 12.000 m² kapalı ve 13.000 m² açık bir alanda açılan bu sergiye, 195 Türk firması, 71 Ticaret Odası, borsalar, resmi ya da yarı resmi kuruluşlar ile Polonya, Almanya, Rusya, Amerika, İngiltere, İtalya, Fransa, İsviçre ve Macaristan’dan 72 firma olmak üzere toplam 338 firma katılmıştır. Bir yıl sonra yine aynı mekanda açılan İkinci Dokuz Eylül Sergisi ise bir öncekine göre gerek katılımcı gerekse ziyaretçi sayısı açısından daha başarılı geçmiştir.
1929’da tüm dünyayı saran ekonomik buhranın Türkiye’deki etkileri 1930-1932 yılları arasında ciddi bir iktisadi krize dönüşmüş ve bu yıllarda Dokuz Eylül Sergileri açılamamıştır.[6]
Kurtuluş Savaşı’ndan zaferle çıkan, modern Türkiye’yi kurma azmindeki Atatürk, İzmir’de bir “9 Eylül Yerli Mallar Sergisi” açılmasını emretmişti. İlk kez İzmir İktisat
Kongresi sırasında kongrenin yapıldığı binanın içinde ve çevre yollarında açılan bu sergi
büyük ölçüde başarılı olmuş ve Rum-Ermeni tüccarların çökerttiği ekonominin
canlanabileceğine işaret etmişti. Daha sonra 1927, 1928, 1929 yıllarında İzmir’in kurtuluş bayramı dolayısıyla Mithatpaşa Sanat Enstitüsü’nde küçük ölçüde yerli malları sergileri açıldı. İzmir İktisat Kongresi Sergisi'nden sonraki ilk sergi Eylül 1927'de, "9 Eylül Mahalli Sergisi" adı altında Mithatpaşa Sanat Enstitüsü'nde açılmıştır. İzmir Ticaret Odası'nın teklifi ve İzmir Valisi Kazım Dirik'in kararı ile açılan sergide 71 resmi kuruluş, 195 yerli firma ve 9 ülkenin 72 kuruluşunun ürünleri sergilenmiştir. Sergiyi 80 bin 744 kişi gezmiştir. İkinci 9 Eylül Sergisi Eylül 1928'de yine aynı binada ve uluslararası düzeyde gerçekleşmiştir ve sergiye 155'i yabancı olmak üzere 515 firma katılmıştır.
Bu etkinlikler bağlamında 1929 yılında açılan sergi, İzmir Enternasyonal Fuarı’nın kuruluşuna bir başlangıç olmuştu.[7]
29 Mayıs 1933’te İzmir Belediye Salonu’nda, o tarihte İzmir Valisi olan Kazım Dirik
Paşa’nın başkanlığında yapılan toplantıda, Belediye Başkanı Dr. Behçet Uz tarafından bir
teklif öne sürülmüştü. Bu teklifte büyük çaplı bir panayır oluşturulması öngörülüyordu. Bu
panayır, milli ekonominin tüm ürünlerini sergileyerek, Kemalist kalkınmaya katkıda
bulunacaktı.
Behçet Uz anılarında fuar fikrinin nasıl oluştuğunu şöyle anlatıyor: “Bu panayır yeri uygulamasını güzel bir tecrübe olarak kabul ettik ve bu tatbikat neticesinde fuar fikri geldi hatırımıza. 1933 senesinde halkevleri sporcuları ile dostluk müsabakaları yapmak üzere Moskova’ya giden Suat (Yurdkoru) Bey orada gördüğü kültür parklardan bahsetmişti. Bu fikir ile panayırı bir arada düşündük. Fuarı İzmir Vilayeti’nin ve Ege Bölgesi’nin daimi alışveriş yeri olarak açarsak İzmir’in iktisadi durumunu kalkındırır ve aynı zamanda İzmir’i de tanıtırız dedik. Hatta bu ilk imar furyası içinde fuar alanına giden yolları da derhal açmaya karar verdik ama maalesef bu fuar projesi mevzuunda üç sene yerimizde saydık. Fuar fikrini önceleri ben bir türlü kabul ettiremedim. Çünkü bu projeyle alakalı olması gereken kimseler ve bilhassa da Ticaret Odası Başkanı Hakkı Bey hep bu fikre muhalifti. Ben de baktım o an için müsait bulmadım, ‘bırakalım’ dedim. Ama aradan iki sene geçince artık fuar fikrini kafama iyice yerleştirmiştim, kafamdan atamıyordum. Lakin hala gidişattan memnun olmayanlar vardı. Ben fuar alanının da içinde bulunduğu Kültürpark Projesi’nden bahsettiğimde bazıları istihza ile “külüstür park” diyerek muhalefet gösterirdi.”[8]
Böylece aralarında 30 kadar bankacı tüccar ve komisyoncunun bulunduğu panayır
düzenleme komitesi kuruldu ve çalışmalara başladı. Komitenin olağanüstü çabaları sonucunda şimdiki Swiss Otel’in bulunduğu alanda 32.000 metrekarelik bir yangın alanı temizleniyor ve söz konusu alanda bir 9 Eylül Panayırı inşa ediliyordu.
Yangın alanındaki molozların, enkazın kaldırılması ile ilgili maddi sorunlar, alanı 360,00 metrekareye çıkarmak için belediye arsalarının satılması bazı tapulu yerlerin alınması ve bazı şahısların Kültürpark’ın yapılması konusunda yıkıcı tenkitleri ile uğraşmak Dr. Behçet Uz Başkanlığındaki özverili ve idealist komiteyi epey yormuştur.
1934 yılının ikinci yarısından 1 Ocak 1936 yılına kadar enkaz kaldırma
çalışmaları sürmüştür. Bütün bu işlerin yürütülmesi için aşağıdaki komite kurulmuştur: Komite Başkanı Dr. Behçet Uz, Hesap İşleri Reşat Leblebicioğlu, Fen İşleri Cahit Çeçen, Teşhir ve İktisat İşleri Rahmi Zallak, propaganda işleri Suad Yurdkoru ile Ticaret Odası Umumi Katibi Mehmet Ali Eten. Ayrıca Türk Ofis Müdürü Ali Emrullah Hükümet komiseri idi. Öncelikle molozlardan arınmış sahayı 2 km tutacak olan çevre duvarına gereksinim vardı. 1 Ocak 1936’da saat15.00’te yapılan bir tören ile Kültürpark’ın duvarlarının temeli atılmıştır.[9]
Kültürpark alanındaki enkazın temizlenmesinde yol müteahhidi Bayburtlu Niyazi (Ersoy) ile itfaiye kumandanı Konyalı Uzun İbrahim(Günay) yardım etmişlerdir. Tonlarca enkazı gece gündüz taşıyan atların 68 tanesi ölünce Dr. Behçet Uz Kültürpark’ın yapımında ölen atlar için anıt dahi yaptırmıştır.[10]
9 Eylül Panayırı 9 Eylül günü saat 17.00’de o tarihte Genel Kurmay Başkanı olan Mareşal Fevzi Çakmak tarafından açıldığında büyük ilgi görmüş ve 21 gün süreyle İzmir’de bir bayram havası estirmiştir. 1934 ve 1935’te açılan panayırlar ise artık bu gelişmenin fuarlaşma yolunda ilerleyeceğinin bir göstergesi mahiyetindedir.
9 Eylül İzmir Panayırı’nın açılışına dair anılarını bizzat Behçet Uz şöyle anlatıyor: ...
“28 Temmuz 1932 günü, büyük bir gündü... O gün, başlatılan imar hareketimizin en
büyük eseri olan Pasaport’taki Atatürk Heykeli, Başbakan İsmet İnönü tarafından açılıyordu.
Atatürk Heykeli’nin açılmasından sonra, yangın yerlerinin temizlenmesine girişildi. Tabii ki,
ilk planda şimdiki Büyük Efes Oteli’nin bulunduğu alanı temizlemek istiyorduk. Çünkü
Atatürk Heykeli’nin arkası tertemiz olmalıydı. O günlerde Belçika’dan gelen bir kent planlama mühendisi, Atatürk Lisesi’nin çatısına benimle birlikte çıktı ve yangın yerlerini bir süre izledikten sonra, tek bir cümle söyledi: “Bu enkazı, 40 yılda kaldırırsanız, sizi kutlarım...” Oysa biz İzmirliler olarak, Başbakan İsmet İnönü’nün desteği ve Büyük Atatürk’ün emirleriyle, bu yangın yerlerini yıldırım hızı ile temizleyip bir 9 Eylül Panayırı kurma kararı almıştık... Atatürk Heykeli’nin arkasında şimdiki Efes (Swiss) Otel’in bulunduğu alanda büyük bir çalışma başladı. Alanın etrafı duvarla çevrelenip, molozlar temizlenmeye başlandı. Bu arada panayır yerinin planları hazırlandı. İzmir basını panayır ile ilgili övücü ve özendirici yazılar yayınlanmaya başladı. Yeni malların sergileneceği pavyonlar, eğlence yerleri ve havuzlar inşa edildi. Pavyonların arasındaki ve çevresindeki yolların çakıl taşları ile döşenmesi tamamlandı. Bunun için Foça ve Karaburun’dan ünlü yassı çakıl taşları getirildi. O yılların ünlü gruplarından komik Naşit ile Meddah Sururi, çeşitli tiyatro ve dans grupları İzmir’e gelmek için müracaatlarını yapmışlardı. Eğlence ortamında büyük bir canlılık olacağı belli olmuştu. Ayrıca spor gösterilerinin organize edilmesi gibi çeşitli gösteriler de halka seyrettirilecekti. Bu arada Yunanistan’ın ünlü Olimpiyakos takımı da İzmir’e davet edildi. Çünkü Yunanlılarla bazı ticaret ilişkileri düzenlenmeye başlanmıştı. Gerçekte o acılı savaş yıllarından sonra her iki ulus da yeniden gerçek bir dostluğun kurulmasını arzu ediyordu. Izmir Panayırı Komitesi, hükümet yetkilileri ile görüşerek Atina ve Pire Ticaret Mümessillilikleri’nin panayır süresince sergi açma isteğini kabul etti. Panayır inşa etme çalışmaları Ağustos ayına doğru gittikçe hızlandı. Panayırın 9 Eylül Kurtuluş Bayramı’nda açılması kararlaştırıldı. Bu, özgürlüğün mutluluğu ile yeni bir ekonomik girişimin gururunun bir arada kutlanması demekti. Daha doğrusu, bu İzmir’in en büyük günü idi.[11]
1933 yılında ulusal mahiyette hazırlanan ve “Dokuz Eylül Panayırı” adını alan üçüncü sergi, panayır için özel olarak hazırlanan Cumhuriyet Meydanı’ndaki alanda açıldı. 1934 ve 1935 yıllarında ise Dokuz Eylül Panayırı uluslararası bir mahiyet kazanarak, “Arsıulusal İzmir Panayırı” adı ile yine aynı alanda açıldı.
1936 yılındaki panayırın, yangın alanında oluşturulması düşünülen Kültürpark’ta açılmasına karar verildi. Bu amaçla 1935 panayırı kapanır kapanmaz yoğun olarak faaliyete geçilerek 1 Ocak 1936’da Kültürpark’ın temeli atıldı. Böylelikle 1936’da altıncısı düzenlenen panayır, “Arsıulusal İzmir Fuarı” adı ile 360.000 metrekarelik Kültürpark’taki yeni yerinde Başbakan İsmet İnönü tarafından 1 Eylül’de görkemli bir törenle açıldı.
Fuarın tarihinde 1 Eylül 1936’yı yani Fuar’ın doğum gününü unutmadığını söyleyen Dr. Behçet Uz, bu günün gerek İzmir ve gerekse Türkiye açısından çok önemli bir tarih olduğunu da önemle vurguluyor. Dr. Uz, unutamadığı 1 Eylül 1936 gününü şöyle anlatıyor:
“Izmir Enternasyonal Fuarı’nın ilk başlangıcı, Kültürpark’ın temelinin atılması 1 Ocak
1936’ya rastlıyordu. Saat 15.00’teki törende Silahlı Kuvvetler bandosu eşliğinde yaptığım
konuşmada, görülen yangın yerini Kültürpark haline getirmek için, ağaç dikmek için bir araya toplandığımızı belirterek şöyle dedim “Burada gördüğümüz yangın yerinin 360 bin
metrekarelik kısmına yapılacak Kültürpark, gelecekte kısa bir sürede gelişip yeşillenecek ve
İzmir’e renk katacaktır.” Burada bayındırlığın park yeri olarak ayırdığı yer aslında 60 bin
metrekaredir. Belediyenin satılmamış arsalarını da dahil ederek 360 bin metrekareye çıkarıyoruz. Bu yer, İzmir’in dört yanından kolaylıkla gelinen bir yerdir. Bu konuşma ve temelin atılmasından sonra yapılan hesaplara göre İzmir Fuarı 900 bin liraya çıkacak ve 9 yılda tamamlanacaktı. Izmir Belediyesi olanca gücü ile çalışmalara başladı. Başbakan İsmet İnönü de hükümet olarak yardımın yapılacağını belirterek, en küçük hazırlıklara kadar her detayı istemişti. Nihayet 1 Eylül 1936 gününe kadar yapılan çalışmalarla, çevrilen alandaki harabenin temel ve tonozları dinamitle parçalandı, düzeltildi ve parklar tanzim edilerek gerekli altyapı döşendi. Biri büyük olmak üzere, beş ayrı semte bakan beş de kapı açıldı. Fuara katılacak yerli ve yabancı kuruluşlar için 14 büyük pavyon inşaatı mimarlar
Necmettin Emre ile Vedat Ar tarafından tamamlandı. İlk yıl Mısır, Yunanistan ve Sovyetler
Birliği katıldı. Binalarını da kendi mimari anlayışlarına göre inşa ettiler.
Fuar’ın açılışı için ulu önder Atatürk’ü davet etmeyi kararlaştırdık, Atatürk, o zamanlar
Yalova’daydı ve ben bizzat giderek açılışı yapmasını rica ettim. Rahatsız olduğu için
gelemeyeceğini bildirdi. Yerine başbakan İnönü’yü görevlendirdi.
“Ve işte o mutlu gün gelmişti. Yani 1 Eylül 1936” diyerek tarihi açılışı anlatmaya
başlayan Dr. Behçet Uz, Lozan Kapısı önünde 17.30’daki heyecanı yaşar gibiydi. Dr. Behçet
Uz, o anlamlı ve görkemli günü şu cümlelerle özetliyordu. “Açılış konuşmasını yapan İsmet İnönü aynen şunları söyledi: ‘Birkaç sene evvel, burası hepimizin bildiği gibi boş hatta harap bir saha halinde idi. Burasını iktisadi toplantı yeri ve memleket sanayii için bir numune sergisi olarak düşünmekte ve burada Kültürpark yetiştirmek fikri asil ve yüksek bir düşüncedir.’ İzmir’in düğünü vardı. Gerçekten görkemli ve anlamlı bir törendi. Her ne kadar sadelik göze çarpıyorsa da, unutulmayacak bir törendi. O yıl açılan 1.Enternasyonal Fuarı 21 gün açık kaldı. Mısır, Yunanistan ve Sovyetler Birliği’nden 48 kuruluş yer aldı. 32 resmi kurum ve 45 firma da bulundu. Bu fuarda, kalkınmakta ve gelişmekte olan ülkenin ekonomik, teknolojik durumu sergilendi. Ve muhteşem açılışın ardından, her yıl fuar geliştikçe gelişti, ta ki bu günlere kadar....”[12]
Fuar kapandıktan sonra ve 1937 yılı boyunca Kültürpark’ın hazırlık çalışmalarına devam edildi. Bir yandan Sağlık Müzesi inşaatı sürerken diğer yandan paraşüt kulesi yapılıyor, fuar alanındaki pavyonların çevresinde belediye tarafından yollar, havuz, gazino ve bahçeler hazırlanıyordu.
20 Ağustos 1937’de fuar “ İzmir Enternasyonal Fuarı” adını alarak, dönemin Ekonomi Bakanı Celal Bayar tarafından açıldı. 20 Ağustos 1939’da yine parlak bir törenle açılan dokuzuncu İzmir Enternasyonal Fuarı, tam on üçüncü gününde ne yazık ki tüm dünyayı derinden sarsacak olan bir olayın başlangıcına tanık oldu: 1 Eylül’de Almanya’nın Polonya’ya saldırması ile İkinci Dünya Savaşı başladı. 1940 ve 1941 yıllarında İkinci Dünya Savaşı dünyada tüm hızıyla devam ediyor, her geçen gün yeni bir cephe açılıyordu. Dünyada böylesi sıcak gelişmeler yaşanırken 1940 ve 1941 yıllarında İzmir Enternasyonal Fuarı uluslararası özelliğini koruyarak açılmaya devam etti. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın sürmesi nedeniyle 1942 yılında hükümet kararıyla İzmir Enternasyonal Fuarı açılamadı. Fuar döneminde İzmir’e alışık olduğu ziyaretçi akınını sağlamak üzere bu kez “Kültürpark eğlenceleri” hazırlandı.
1943 yılında tekrar uluslararası mahiyette açılan İzmir Fuarı, 1944 yılında milli mahiyette açıldı. Ne yazık ki savaşın tüm dünyada ve ülkemizdeki olumsuz etkilerinin sürmesi nedeniyle 1945 ve 1946 yıllarında da İzmir Fuarı’nın yine milli mahiyette açılmasına karar verildi. İzmir Fuarı tekrar uluslar arası özelliğine 1947 yılında kavuşabildi. 1948 yılında İzmir Enternasyonal Fuarı, Uluslararası Fuarlar Birliği’ne (UFI) üye oldu.
Behçet Uz fuara yönelik temennilerini anıları arasında şu şekilde dillendirmiştir: “Kültürpark bugün sağlık, spor, eğlence dahil olmak üzere her açıdan hem gençlerin istifade edeceği hem de yaşlı insanlarımızın ve çocuklarımızın da en çeşitli şekillerde istifade edebileceği bir yer olmuştur. Gerek estetik açıdan gerekse tıpkı dış memleketlerde olduğu üzere adeta bir halk üniversitesi gibi olan botanik bahçeleriyle hem eğitim hizmeti vermekte hem de güzelliği ile estetik duygulara hitap etmektedir. Temennim odur ki tam manasıyla enternasyonal olan ve ticaret yönüyle de bütün milletlerin istifade edebilecekleri organizasyonlara ev sahipliği yapan fuarımız ve Kültürpark’ımız yakın doğunun da her türlü ticari ihtiyacına cevap verecek bir duruma gelecektir”[13]
Dr. Behçet Uz eserleriyle ve başarılı yönetimiyle İzmir’in tarihine ismini altın harflerle yazdırmış bir belediye başkanıdır. Ardında birçok eser bırakmıştır ancak İzmir Fuarı’nın bu bağlamda apayrı bir yeri ve önemi vardır.
İzmir Fuarı’nı sadece ticari bir oluşum olarak değerlendiremeyiz.
Emperyalist güçlerin yakıp yıktığı, yok ettiği 985 bin metrekarelik alan büyük zorluklarla temizlenmiş ve 460 bin metrekaresi Kültürpark olarak değerlendirilmiş, bir doğa cenneti yaratılmıştır. İşgalci güçlerin yaktığı alanda böyle bir eser ortaya çıkarmak dış dünyaya “Siz yıktınız ama biz sizin yıktığınız yerde yeniden bir cennet yarattık” mesajı vermektir.
Kültürpark aynı zamanda Milli Mücadele’yi simgeleyen bir anıt ve Cumhuriyet’in en önemli eserlerinden biridir. Yani bir başka deyişle, Kültürpark bir ‘Cumhuriyet Anıtı’dır…
İzmir Fuarı 1923’te Atatürk’ün kurduğu çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk medeniyet sembolüdür.
İzmir Fuarı 20. yüzyılda yüz akımız olduğu gibi, savaştan yeni çıkmış Türkiye’nin kalkındığını ve geliştiğini tüm dünyaya enternasyonal bir pencereden göstermeyi başarmıştır. İzmir Fuarı o yıllarda emeklemekte olan yerli imalatçılara ve tüccarlara ise çalışma şevki ve moral motivasyonu sağlamış böylelikle Türkiye’nin ekonomik kalkınma hamlesine de ilham kaynağı olmuştur.
Ve Dr. Behçet Uz, Atatürk’ün 1.İktisat Kongresi’nde “Bu şehirde fuarlar kurun, sergiler açın" diyerek adeta İzmir’e yüklediği misyonu yerine getiren, hayata geçiren unutulmaz bir devlet ve hizmet adamıdır..
Dipnotlar ve Kaynakça
1 www.buch.gov.tr, erişim tarihi 28.12.2010 (Behçet Uz ile aynı ismi taşıyan Behçet Uz Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nin internet sayfasında efsanevi belediye başkanının özgeçmişi bu şekilde anlatılıyor.)
2 Sancar Maruflu, İzmir Güzellemesi, Ege Kültür Platformu Derneği Yayınları, İzmir Haziran 2009, say 40-41
3 Fikret Toksöz, İyi Yönetişim El Kitabı, Tesev Yayınları, İstanbul Mayıs 2008, say 39 (Bu dönemde atılan en önemli adımlardan biri; yangında zarar gören binlerce evin, kötü bir dere yatağının ve suçluların bulunduğu çöküntü alanının yeniden düzenlenerek Kültürpark’ın kurulması ve İzmir Fuarı’nın açılmasıdır. Bu iş için gerekli olan bütçe, o zamanki belediye bütçesinin neredeyse iki katı olmasına karşın Behçet Uz, mühendislere daha az masraflı bir proje hazırlamalarını tavsiye etmiş, öte yandan da yerel müteahhitlerden biri ile anlaşma yaparak söz konusu arsanın oldukça düşük bir fiyata satın alınmasını sağlamıştır. Proje tamamlandığında ortaya çıkacak artı değerin bir bölümü karşılığında, müteahhit proje sahasını temizlemiş ve şehre çok düşük maliyetli bir kültür parkı kazandırılmıştır. Bu proje, şehri yalnızca çöküntü alanının sorunlarından kurtarmamış, aynı zamanda da önemli bir gelir kaynağı yaratmıştır. Park sahası, etrafındaki belediyeye ait arsaların değerinde de 10 ile 30 kat arasında artış yaratmış ve böylece o dönemde belediye gelirleri oldukça arttırılmıştır.
4 www.wikipedia.com, erişim tarihi 29.12.2010
5 Maruflu, a.g.e., s. 33
6 www.izfas.com.tr, erişim tarihi 29.12.2010
7 www.apikam.org.tr, erişim tarihi 29.12.2010
8 L. Ece Sakar, Atatürk’ün İzmiri, Bir Kentin Yeniden Doğuşu Behçet Uz, Türkiye İş Bankası Yayınları, (2. Baskı), İstanbul, 2009, s. 57, 58, 59
9 www.apikam.org.tr, erişim tarihi 29.12.2010
10Maruflu, a.g.e., s. 48
11 Yaşar Aksoy, Efsaneden Geleceğe Smyrna İzmir, Kent Kitaplığı Dizisi 23, İzmir Yayıncılık AŞ, İzmir Ocak 2002, say 318.
12 Aksoy, a.g.e., s.320
13 Sakar, a.g.e s.69-70