google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

"Baba"nın Ardından

Siyasetçi olmak kolaydır…

Gider bir partiye kaydolursunuz, hasbelkader delege, ilçe yöneticisi vs. seçilirsiniz…

Artık “siyasetçi” derler size…

Ama…

“Devlet adamı olmak” apayrı bir şeydir…

Özel bir meziyettir!

Siyasi tecrübe ile kişisel erdemlerin harmanıdır devlet adamlığı…

Siyasetçiler zamanla unutulur gider;  gün gelir, isimleri bile anımsanmaz olur…

Ama devlet adamları hizmetleriyle, eserleriyle ve tavırlarıyla ölümsüzleşir zihinlerde, yüreklerde…

Bir siyasi partinin Genel Başkanı olmak da kolaydır…

Bir sürü tabela partisi var malum, Anayasal hakkınızı kullanır; kurarsınız bir parti; olursunuz Genel Başkan…

Ama lider olmak zordur…

“Düşün peşime” dediğinde arkasından sadece kendi partililerini değil, kitleleri, halkı sürükleyebilendir gerçek “lider”…

Herhangi bir partinin değil, “toplumun lideri” olabilmektir kriter…

En zoru ise hem devlet adamı, hem de lider olabilmektir…

Çok ender yetişirler…

Arkalarından yerleri çoğunlukla boş kalır…

İşte Türkiye çok büyük bir devlet adamını ve liderini kaybetti…

Sayın Süleyman Demirel artık yok…

“Baba”yı kaybettik…


***


1987 yılında tanıştım ilk kez Sayın Demirel’le…

Çalıştığım gazetenin çiçeği burnunda politika muhabiri olarak seçim otobüsü “Süvari”nin tepesine çıktığımda Süleyman Demirel elinde mikrofon, kitleleri coşturuyordu…

Şimdiye kadar Sayın Demirel kadar halkıyla kaynaşabilen bir “lider” görmedim…

Siyasi erk elinizdeyken kitleleri meydanlara toplamak kolaydır…

Siyasi nüfuzunuzu kullanırsınız, bedava hediyeler dağıtırsınız, ücretsiz otobüsler kaldırırsınız,  kalabalıkları taşırsınız mitinge…

Gerçek başarı, muhalefetteyken milyonlarla meydanlarda buluşabilmektir…

Yıllarca Demirel’in seçim otobüsünün üzerinden inmemiş bir gazeteci olarak o mahşeri kalabalıkları asla unutamam…

Halk bir siyasetçiye boşu boşuna “Baba” demez…

Demirel bu unvanı fazlasıyla hak etmiş bir siyasetçiydi…

“Baba” olmanın sorumluluğunu hiç bir zaman unutmadı…

“Baba” olmanın getirdiği fedakârlıklardan da hiç kaçmadı…

“Baba”yı kaybettik…


***


80’li yılları yaşayanlar anımsayacaktır, muhalefet çok sertti o yıllarda.

Gırgır, Çarşaf, Fırt gibi dönemin popüler mizah dergilerinde Sayın Demirel’i “tiye alan”  ne karikatürler yayınlandı…

Bugün, o karikatürler hiçbir basın kuruluşunda yayınlan(a)maz…

Hakkında çok sert yazılar yazıldı…

Aleyhinde kitaplar yayınlandı…

Ne bir dava açtı, ne kin güttü kendisine muhalif olan basına karşı…

Ne de bir gazetecinin ekmeğiyle oynadı…

Komplekslerinden arınmış, egosunu yenmiş bir liderdi…

“Baba”ydı…

Baba olmanın olgunluğuyla “Affetti” kendisini en sert şekilde eleştirenleri bile…

“Baba”yı kaybettik…


***


Espri, Fransızcada “zekâ” anlamına gelir…

Sadece zeki insanlara has bir özelliktir espri yapabilmek ve espriyi tolore edebilmek…

Zekâ seviyesine güvenmeyenler “ağır ağabey” takılır, şaka yapmazlar, şakaya prim de vermezler…

Ama öyle miydi Demirel?

Türkiye’nin şimdiye kadar gördüğü belki de en esprili lideriydi baba…

Sürekli gülümseyen ve gülümseten bir devlet adamıydı…

Hep zekâ kokan cümleleriyle yıprattı rakiplerini…

Zamanında kıran kırana rekabet ettiği merhum Turgut Özal ile atışmalarında dahi siyasi dilini hiç avamlaştırmadı…

Ve yine Türkiye’de siyasetin tanıdığı en güçlü hatiplerden biriydi…

Mecliste, televizyonda yaptığı konuşmaları siyasete hiç ilgi duymayan kesimler tarafından bile ilgiyle izlendi yıllarca…

Kürsüye çıktığında muhalefet bile pür dikkat dinlerdi kendisini…

Bir kere tanıştığı birisinin yıllar sonra bile adını anımsayan çok ender rastlanabilecek bir zekâya sahipti…

Türkiye’de muhtarlara kadar herkesi ismen tanıyan, bilen kaç tane lider yetişmiştir ki?

İşte Demirel bu yüzden hiç unutulmadı…

İşte bu yüzden “efsane” oldu baba…

“Baba”yı kaybettik…


***


“Çoban Sülü”ydü lakabı…

Çobanlıktan gelmesine rağmen, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı yapmıştı…

Çok çalışana, kendisini geliştirene bu ülkede her makamın açık olduğunu kendi yaşam öyküsüyle bizzat ispatlamış bir idoldü garibanın gözünde…

Halkın içinden geliyordu…

Ve siyasette tüm gücünü de bizzat halktan aldı…

Asker defalarca gönderdi.

Ama halk her seferinde geri getirdi…

Halkına hiçbir zaman sırtını dönmedi…

Özünü hiç inkâr etmedi…

Alçak gönüllü yaşam tarzını asla terk etmedi…

Halkın “dokunabildiği”, kolaylıkla ulaşabildiği, derdini rahatlıkla anlatabildiği bir liderdi…

Kapısı herkese açıktı…

Bir evladını diğerinden ayırt etmeyen bir babanın şefkatiyle kucakladı halkını.

“Baba”yı kaybettik…

  

***


Hiç mi hatası olmadı?

Hiç mi yanlış kararları olmadı…

Olmaz mı?

Ancak hiçbir şey yapmazsanız hata yapmazsınız.

Neredeyse yarım asır siyasetin içinde olacaksınız, hatta bizzat yönlendiricisi olacaksınız ve hiç hatalı kararınız olmayacak.

Mümkün mü?

Kaldı ki, siyasette herkesi mutlu etmek imkânsızdır…

Her kesime şirin gözükmek isteyen bir siyasetçinin de ilkelerinden söz etmek zordur…

Demirel’in de elbette hatalı kararları olmuştur.

Demirel de elbette birilerinin tepkisini çekmiştir…

Ama Demirel’in artılarıyla eksilerini bir teraziye koyduğunuzda hizmetlerinin ve erdemlerinin çok daha ağır bastığı gün gibi ortadadır…

Her lider gibi, seveni de olmuştur Demirel’in sevmeyeni de…

Ama hiç kimse Demirel’in Atatürk’le ve cumhuriyetin kazanımlarıyla kavgalı olduğunu söyleyemez…

Hiç kimse Demirel’in sistemle, üniter devlet yapısıyla sorunu olduğunu söyleyemez…

Hiç kimse Demirel’in kendisine oy vermeyenleri ötekileştirdiğini iddia edemez…

Hiç kimse Demirel’in siyaseten en güçlü olduğu dönemde bile demokrasiden uzaklaşıp “diktatörleştiğini” söyleyemez…

Korkulan, çekinilen değil; sevilen bir “baba” oldu hep…

“Baba”yı kaybettik…


***


28 yıl boyunca sayısız röportaj yaptım Sayın Demirel’le…

Sayısız mitingini takip ettim…

Güniz Sokak’taki evinde, dev bir dönen dünyanın yer aldığı çalışma ofisinde kaç defa sorularımı yanıtlandırdı Sayın Demirel…

Bir yıl kadar önce bir televizyon programı çekmek istemiştim kendisiyle…

Özel doktoru Aylin Hanım “Beyefendi”nin yorgun olduğunu, haber vereceklerini söylemişti…

Kısmet değilmiş…

“Bir bilen” unvanını fazlasıyla hak eden bir liderdi…

Öngördüğü siyasi gelişmelerin teker teker gerçekleştiğine bizzat tanıklık ettim hep…

Toplumunu çok iyi tanıyan, siyaseti derinlemesine okuyabilen liderdi…

Demirel’i Demirel yapan en temel özellik belki de bu “rasyonel” yaklaşımlarında gizliydi…

“Kurtar bizi baba” sloganının özündeki gerçek Demirel’in vizyoner liderlik anlayışının her zaman için ülkenin bir kurtuluş umudu olarak görülmesiydi aslında…

Bedeni yaşlandı, yoruldu belki ama zihni hep dinç, görüşleri hep güncel kaldı…

Son gününe kadar, ofisi kendisinden fikir almak isteyen siyasetçilerle dolup taşan kaç devlet adamı sayabilirsiniz?

Türk siyaseti çok büyük bir aile, ve o ailenin “baba”sıydı Demirel…

“Baba”yı kaybettik…


***


Demirel’in giderayak gösterdiği bir gerçek, verdiği bir ders daha var…

40 gün arayla iki eski Cumhurbaşkanını kaybetti Türkiye…

9 Mayıs’ta Kenan Evren’i kaybetmiştik.

Ölünün ardından konuşmak, yanıt hakkını kaybedenlere yüklenmek etik olmaz…

Ama bir nüansı atlamamak lazım.

Sayın Evren vefat etti, neredeyse kimsenin haberi bile olmadı.

Sessiz sedasız defnedildi…

Ama Sayın Demirel vefat etti, Güniz Sokak ünlü, ünsüz; yaşlı, genç gözü yaşlı ziyaretçilerle dolup taştı…

Kendisiyle farklı kulvarlarda siyaset yapanlar bile taziye mesajlarında hakkını teslim ettiler Sayın Demirel’in…

Ülkede yas ilan edildi…

İşte siyasetin duayeni Demirel’in verdiği son ders oldu bu…

Darbelerle yöneticileri halkın başından gönderebilirsiniz ama halkın gönlünden asla silemezsiniz!


***


“Baba”yı kaybettik…

Işıklar içinde yatsın…



YORUMLAR
Lütfen sitede yapacağınız yorumların hakaret, aşağılama vs. gibi unsurlar içermemesine özen gösteriniz. Bu tarz yorumlar kesinlikle aktive edilmeyecektir. Teşekkürler...