google translate
Turkish to English Turkish to French Turkish to German Turkish to Greek Turkish to Italian Turkish to Japanese Turkish to Russian Turkish to Spanish Turkish to Chinese

mesaj gönder

İçimizdeki Osiris

Eski Mısır tanrıları arasında en kudretli olanıydı Osiris.

Tüm dualar, yakarışlar Osiris’e yönelirdi. 

Ölüm ve “öbür dünya” tanrısıydı zira Osiris...

Eski Mısır inancına göre ölünün akıbetinin ne olacağına tanrılar katında kurulan bir mahkemede karar verilirdi.

Osiris başkanlık ederdi bu mahkemeye.

Ölüler, kendilerini affetmeleri için 42 yargıca yalvarmak zorundaydılar.

Kıyamet günü tanrısı Anubis’in de eşlik ettiği bir törende bir terazi konurdu ortaya.

Terazinin bir kefesine ölünün kalbi, diğer kefesine ise ruhun temizliğini remzeden bir tüy bırakılırdı.

Eğer kalp tüyden hafifse, ölen kişinin temiz, namuslu bir hayat geçirdiğine kanaat getirilir ve yeniden dünyaya dönmesine onay verilirdi.

Ya da tam tersi, tüyden ağır çekiyorsa, ölünün kalbi bir canavar tarafından yutulurdu.

Yeniden dünyaya geri dönme şansını yitirirdi ölü…


***


Binlerce yıl geride kaldı Mısırlıların bu inanışı…

Ama Osiris hala yaşıyor.

Sadece adı değişti, “vicdan” oldu.

Ve insanoğlunun içine yerleşti Osiris…


***

Sadece ölümden sonra değil, her gün, hatta her an kuruyor mahkemesini içimizde Osiris.

Her gece, başımızı yastığa koyarken, malum teraziyle yüzleşmiyor muyuz hepimiz?

Bir kefede vicdanımız, diğer kefedeyse bir tüy…

Sırat köprüsü misali…

Mahkemede aklanan, başını yumuşacık yastığa gömüp sabaha kadar huzurla uyurken…

Kalbi tüyden ağır basanlar karabasanlarla boğuşuyor tüm gece…


***


Soyut kavramları tanımlamak çok zordur.

Zordur, zira adı üzerinde soyuttur.

Zordur, çünkü bir kavramı tanımlamak aynı zamanda sınırlarını da belirlemektir.

Oysa göreceli kavramlardır değerler ve erdemler.

Kesin bir sınır koyamazsınız bu yüzden.

Koysanız bile sizin sınırlarınız başkalarının sınırlarıyla çelişebilir.

Herkes kendisine göre yaşar, anlamlandırır her duyguyu.

Hal böyleyken “vicdan” için de kesin bir tanım getirmek olanaksız.

Görmüyoruz vicdanı, ama hissediyoruz.

Görmek istemediğimizde ise, bizzat hissettiriyor zaten kendisini.

Çok derinlerde bir yerde gizli olsa da...

Bağırdığında sesi çınlıyor, titretiyor insanın ruhunu korkuyla…


***


Vicdan nasıl oluşur peki?

Düşünürlerin görüşleri farklı…

Sokrates ve Rousseau vicdanın doğuştan geldiğini savunuyor örneğin.

Kant ise vicdanı akılla ilişkilendiriyor ve deneyimlerin sonucunda oluştuğunu iddia ediyor.

Yani sonuçta, her şekilde bir vicdan duygusu mevcut insanoğlunda…

En zalim insanın bile bir “dokunulmazı”, kıyamadığı vardır…

Belki annesidir, belki çocuğudur, sevgilisidir vs…

Hal böyleyken, “vicdansız” kelimesinin içi boş bence.

Gelişmemiş, sığ bir vicdandan bahsetmek daha doğru bu bağlamda.


***


Peki, vicdan öğretilebilir mi, geliştirilebilir mi?

Bu da ayrı bir tartışma konusu.

Vicdan ahlak temellidir.

Doğruyu yanlıştan ayırabilme yetisidir bir anlamda vicdan.

Bu yetiye sahip olmayan hatasının farkında bile değildir.

Ahlak kazandırılabilirse, pekâlâ vicdan da kazandırılabilir.


***


Kızılderili şefinin çadırının önünde iki köpek kavgaya tutuşmuş.

Sormuşlar şefe “Hangisi kazanır sizce?”

Hiç istifini bozmamış şef, “Hangisini daha iyi beslediyseniz o.” yanıtını vermiş.

Kişinin de içinde vicdanıyla çıkarları arasında sürüp giden bir kavga vardır.

Ve hangisini güçlü kıldıysa insan, o kazanır.

Ki, anne babalar bu bağlamda birincil sorumludur bireyin vicdanının gelişmesinde.

Rol modeldir anne baba.

Vicdanından korkan bir ebeveynin yetiştirdiği çocuk da bu terbiyeyle büyür.

Adalet, dürüstlük, ahlak gibi erdemleri ailesinde gören, öğrenen bir çocuk ileride vicdani değerleri yüksek bir birey olur.


***


Birisine zarar veren kişi karşısında devletin yasalarını bulur.

İşlenen her suçun cezası kanunlarda sabittir.

Ama devletin yasaları, cezaları ne kadar ağır olursa olsun, hiçbir ceza vicdan azabından büyük değildir.

Bir suç işleyen kişi, yasaların verdiği cezayı çekip tamamlasa dahi kendi vicdanında beraat etmediyse ruhunu özgür kılabilir mi ki?

Asla…

Örneğin otomobiliyle çarptığı birisinin ölümüne sebebiyet veren kişi, cezasını çekip normal hayatına geri dönse bile özgür olabilir mi?

Ya da hiç kimse görmemiş, bilmiyor olsa bile, yaptığı bir hatanın suçluluğu bırakır mı insanın peşini?

Vicdanı esir bir insanın fikri de esirdir.

İçindeki vicdan azabının ağırlığını kaldıramayıp da canına kıyanların sayısı az mıdır?


***


“Vicdanınız, bencilliğinizin samimiyet derecesidir, onu iyi dinleyiniz.” der Martı’nın yazarı Richard Bach.

Günümüz insanı vicdanının sesini ihtirasının sesiyle bastırmaya çabalıyor ne yazık ki.

Albert Camus’nün, “Düşüş” isimli romanında bir karakter vardır.

Adam sanayicidir, mükemmel bir eşi vardır.

Ancak her şeye rağmen adam eşini sürekli aldatmaktadır.

Ve eşinin mükemmel tavırları, hatasından ötürü yaşadığı vicdan azabını daha da körükler.

Kendisini düzeltmeye çalışır, başaramaz.

Vicdan azabının önüne geçemez, bu acıyla yaşayamaz hale gelir.

Ve tutar eşini öldürür…

Tıpkı Albert Camus’nün romanındaki gibi hesaplaşmayı gözü yemeyen insan adeta meydan okur vicdanına...

Osiris’e diklenir kendince…

Asla kazanamayacağını bildiği bir savaşa tutuşur vicdanıyla…


***


Vicdan üç ayak üzerine oturan bir taburedir.

Birinci ayak ahlak, ikinci ayak empati, üçüncü ayak ise utançtır…

Bu erdemleri yitiren birisinin vicdan terazisinin ayarını tutturması da imkânsızdır elbette.

Ahlak anlayışı yücelmemiş kimse utanmaz, utanmayan insan empati yapma gereği duymaz.

İğdiş edilir böylelikle vicdan.

İnsan vicdanını aldattığını düşünür.

Aldattığı sadece kendisidir oysa.

Vicdan gölge gibi takip eder insanı.

Bir gün, önünde sonunda yetişir, yakalar.

En güçlü tanığıdır vicdan insanın her yaptığının…

Ve en büyük ceza kendisinden utanmasıdır insanın…


***


Tüm insani erdemlerimiz vicdan toprağında yeşermektedir aslında.

Vicdan, doğruyla yanlışın sağlamasıdır.

Zaaflarıyla, yetersizlikleriyle yüzleşmesidir insanın vicdan.

Vicdan kişinin içinde yaşattığı tanrıyla hesaplaşmasıdır.

Onurun, edebin, sevginin, saygının; her duygunun ve erdemin hammaddesidir vicdan.

Vicdan insanın öz saygısının mevcudiyetini sorguladığı andır.

İnsanın gerçek benliğiyle yegâne baş başa kalabildiği sığınaktır vicdan.

Vicdan, kimsenin elinden kurtulamadığı Osiris’tir son tahlilde.


***


Osiris vicdanı tüyden hafif olanlara yeniden dünyaya gelme şansı verirmiş…

Vicdanın bizlere vereceği en büyük ödül ise “İç huzuru.”

Canı acırken gözü nasıl bir şey görmezse insanın.

İçi acırken de değersizleşir sahip olduğu her şey.

Para, pul, unvan, kariyer…

Kanayan bir vicdanın acısını dindirebilir mi hiç?

Cennet de cehennem de bu dünyada aslında.

Hepimizin içinde...

Ve kapıyı açan yegane anahtar, vicdan…



YORUMLAR
Lütfen sitede yapacağınız yorumların hakaret, aşağılama vs. gibi unsurlar içermemesine özen gösteriniz. Bu tarz yorumlar kesinlikle aktive edilmeyecektir. Teşekkürler...