Tarih boyunca, filozoflar arasında polemik konusu olmuştur Theseus’un gemisi.
Yunan tarihçi Plutarkhos’un kaleme aldığı efsaneye göre, Theseus Girit seferinden büyük bir zaferle döner.
Kendisini bu zafere taşıyan gemisi Atina'da uzunca bir süre sergilenir, anı olarak saklanır.
Ancak geminin ahşabı zamanla yıpranmaya başlar.
Her seferinde çürüyen tahtalar yenileriyle değiştirilir.
En nihayet, geriye tek bir orijinal tahta parçası bile kalmaz.
Birçok filozof şu sorunun yanıtını arar: “Eski halinden eser kalmayan bu gemi hala Theseus'un gemisi sayılabilir mi?”
Ya da, yerinden sökülen parçalarla yeni bir gemi yapılsa, bu iki gemiden hangisi Theseus’un gerçek gemisi olur?
***
Felsefede mutlak doğru yoktur.
Yorum ve yaklaşım farklılıkları vardır.
Göreceli bir kavramdır “doğru” .
Nereden bakıldığına, nasıl bakıldığına, kimin baktığına göre doğrunun yorumu değişkenlik gösterir.
Her yargı kendi içinde rasyoneldir.
Nitekim birçok filozof da tarihsel süreçte Theseus’un gemisine dair farklı yorumlar öne sürmüştür.
***
Bu metaforu “insan”a uyarladığımızda farklı düşüncelerin ortaya çıkması kaçınılmazdır.
İnsan da değişir.
Bebek çocuğa dönüşür örneğin.
Çocuk gence; genç ise yetişkine.
Döngü böyledir.
Peki, Theseus’un gemisi gibi komple mi değişiriz?
Yoksa tümüyle yenilensek, ya da yenilendiğimizi düşünsek bile, geminin iskeletini tutan bazı tahtalar sabit durur mu?
***
İnsan değişir mi değişmez mi sorusuna herkes kendince farklı bir yorum getirebilir.
Değişir mi gerçekten insanın değerleri, huyu, karakteri vs…
Bir yere kadar evet, değişebilir.
Tamam, ama nereye kadar?
Bilinçaltı, gen yapısı, ahlak, din, aile gibi unsurların etkisini bu bağlamda hiçe sayabilir miyiz?
Çocuklukta yaşanan, hatta doğumla birlikte gelen bazı etkenleri görmezden gelebilir miyiz?
Misal mi?
Sanatçı bir ailede yetişen bir insanın sanattan uzak olması mümkün müdür?
Muhafazakâr bir ortamda, dogmalarla yetişmiş bir çocuğun açık görüşlü bir birey haline dönüşmesi olası mıdır?
Kişi istediği kadar kendisini değiştirmeye çalışsın, çabalasın.
Değişmeyen, kişiliğinde sabit kalan bir şeyler mutlaka vardır ve olacaktır.
Theseus’un gemisi gibi tamamen değişmez insan…
Kişiliğinin bazı özellikleri olduğu gibi kalır.
Temel taşı gibi, oturdu mu bir kez oynamaz yerinden…
***
Sadece insan mı?
Toplumlar da, aynı şekilde, başkalaşsalar bile özlerini korur.
Japonya’da yaşamış bir dostumdan dinlemiştim, “İçi para dolu cüzdanını ağaçtan sallandır, altından bir sürü insan gelsin geçsin; akşam yine tüm paranı eksiksiz cüzdanında bulursun.” demişti.
Onursuzluğu hazmedemeyen atalarından gelen bir özellik var genlerinde, harakiri bunun ispatı değil mi?
Japon toplumu ne kadar değişirse değişsin, bu gen silinebilir mi içinden?
Bugün, demokrasi, insan hakları dendiğinde Avrupa neden ön plana çıkıyor?
Çünkü genlerinde Fransız devrimi, İngiliz Devrimi, Rönesans, reform, aydınlanma gibi sosyal olaylar var.
Bu yüzden Avrupa mantalitesinin en bozulmuş olmuş hali bile bireysel özgürlükler konusunda hassasiyet gösterir, zira özlerinde var bu duyarlılık.
Ve bir monarka biat etme kültüründen gelen toplumların değişmemesi de bundan.
Çünkü sosyal bilinçaltlarında teslimiyet var, sistem odaklı değil, lider odaklı düşünceye sahipler.
Bu yüzden ne kadar değiş(tiril)meye çabalasalar da, bir gün, özlerine dönüyorlar, hatta kendi monarklarını kendileri yaratıyorlar.
***
İnsanın yarını ve geleceği geçmişinde yazılıyor adeta.
Özünü ne kadar değiştirmeye kalksa da bir yere kadar başarılı olabiliyor insan.
Geçmiş, bir gün geleceği yakalıyor.
Türkçede çok sevdiğim bir deyiş var.
Saygın bir insanı tarif ederken “sütü sağlam” diyoruz; ya da tam tersi ahlaki zaaflar içinde olan birini eleştirirken “sütü bozuk” tabirini kullanıyoruz.
Bilimsel olarak ispatlanmış bir tez olmasa da, bazı erdemlerin bireye anne sütünden geçtiğini düşünüyorum.
Ya da bir başka deyişle, armut dibine düşüyor.
***
En güzel eğitimi alsa da birey, son tahlilde, ailesinden, yetiştiği çevreden aldığı değerlerde kendisini buluyor.
Ve hatta değiştiğini ispat etme çabaları bazen komik duruma düşürüyor insanı.
Kabalığın geçerli bir değer olduğu öğretisiyle yetişmiş birisinin suni nezaketi gibi.
Aslında hiç kitap okumasa da, kendisini okuyor gibi göstermek isteyen birisinin ağzını açtığında saçmalaması gibi.
Normalde hiç gece kıyafeti giymeyen bir kadının, düğünlerdeki abartılı giyiminin sırıtması gibi.
Ya da gündelik hayatında takım elbise giymeyen adamın bayramlığının üzerinde eğreti durması gibi.
***
İnsan, anlık değişiklikler gösterebiliyor.
Yaşama ve koşullara ayak uydurabilmek için kendisini değiştirmeye çabalıyor.
Ama değişen karakter mi oluyor?
Hayır.
Değişen, sadece değişmeyenin dışa vurum tarzı.
Öz aynı kalıyor hep.
Duygusal bir insan istediği kadar çabalasın bu özelliğini değiştiremiyor örneğin.
Ancak ve belki, bu yönünü gizlemeyi öğreniyor, hepsi o.
Şiddetle yoğrulmuş birisi dilediği kadar öfkesini kontrol etmeye çabalasın bir yerden sonra patlıyor.
Özüne dönüyor insan mutlaka.
Neyse, o oluyor.
***
İnsanın elinden gelen ancak kendisini törpülemek.
Radikal yönlerini belki makul bir seviyeye indirgeyebiliyor insan.
Theseus’un gemisi gibi insanın kendisini tamamen değiştirmesi imkânsız.
Değiştirse bile çabasının sonucunda ortaya çıkardığı eser “kendisi” olmuyor.
Özüyle çelişiyor.
***
Ayrıldığı kimseyle “belki değişmiştir” diyerek yeniden birlikte olanları biliyorum.
Patronuyla sorunlar yaşayıp istifa etmesine rağmen yeniden aynı kuruma geri dönenler.
Bir davranışını beğenmeyip işten çıkardığı bir personeli geri alanlar.
Ya da zamanında seçip hata yaptığını düşündüğü bir liderin “değiştim” söylemine aldananlar…
İstisnasız, neredeyse hepsi insanın değişmeyeceği gerçeğiyle bir gün yüzleşiyor.
Zamanında yaşadıklarını yeniden yaşıyorlar, akıllanana kadar.
***
Değiştiğini iddia edenlere gelince...
"Cicim aylarında” belki saklayabiliyorlar kendilerini.
Ama en kusursuz, en ağır makyaj bile bir su damlasıyla kayboluyor.
Gerçek yüzü çıkıyor ortaya insanın.
Aslına rücu ediyor insan.
İnsan değiştiğini sanarak kendisini kandırmaya devam ediyor.
Ya da “belki değişmiştir” umuduyla kendisini kandırıyor insan.
M.Ö 535-475 yılları arasında Efes'te yaşamış filozof Herakleitos "değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir" der.
Der ama acaba evrimsel açıdan doğru kabul edilebilecek bu yaklaşımı insanın kendisi için de söyleyebilir miyiz?
Ya da değişmeyen tek şey acaba insanın değiş(e)meyeceği gerçeği midir aslında?